Yenişafak Gazetesi köşe yazarlarından Ahmet Ünlü bugünkü köşesinde, ‘Sözleşmeli personel istihdamındaki artışın sebepleri ya da politika çıkmazı’ konusuna değindi. Ünlü yazısında:
Sözleşmeli personel istihdamını hızlandıran süreç
Sözleşmeli personel uygulamasının yaygınlaşmasında 2006 yılında Bakanlar Kurulu’nda tartışılan ve kabul görmesi üzerine de imzaya açılan “Kamu Personeli Kanunu Tasarısı” taslağında yer alan sözleşmeli personel uygulaması yatmaktadır.
Tasarının kanunlaşması halinde o günün rakamlarıyla bütçeye ciddi bir yük getirecek olması ve memur sendikalarının sözleşmeli personel uygulamasına geçilmesiyle memur güvencesinin kaldırılacağına yönelik aşırı tepki tasarının kanunlaşmasının önünde yatan engeller arasındadır. Ayrıca, dönemin şartlarının da çok uygun olmadığını belirtmeliyiz.
Kamu personel reformunun çok büyük bir memur kesimini etkilemesi ve yukarıda belirtmiş olduğumuz nedenlerden dolayı rafa kaldırılması sonrasında memur alımına yönelik açıktan atama izinleri kısıtlanarak sözleşmeli personel istihdamına ağırlık verilmeye başlandı. Bu yöntemle emekliliği gelen veya kamudan ayrılan memurların yerine sözleşmeli personel istihdam edilerek memur sayısı azaltılarak sözleşmeli personel sayısı arttırılacak, bir süre sonra da maksat kendiliğinden hasıl olacaktı. Maalesef evdeki hesap çarşıya uymadı ve belirlenen strateji bir süre sonra pimi çekilmiş bombaya döndü. Çünkü, sözleşmeli personel sayısı artmış ve sendikaların da öncülüğü ile büyük bir baskı grubu haline dönmüştü. Aynı akıbet taşeron işçi istihdamında da yaşanmıştı. Demek ki istihdam stratejisi oluştururken kılı kırk yarmak gerekiyormuş.
Eğer binlerce sözleşmeli personel istihdam ederek kamuda bir dönüşüm yapmak istiyorsanız, 1978 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’yla yürürlüğe konulan ve her haliyle demode olmuş bir mevzuatla bu işin yapılmayacağını bilmek gerekiyordu. Demek ki bazı şeyler yaşanılarak öğreniliyormuş.
Daha önceki yazılarımızda da belirtmiş olduğumuz üzere sözleşmeli personel sayısının artması, kadrolu personelle sözleşmeli personelin yan yana çalıştırılması ve aralarındaki bariz ayrıcalıklar ile sözleşmeli personelin içerisinde bulunduğu sıkıntıların 1978 tarihli mevzuatla çözülememesi vb. nedenler sözleşmeli personelin 4.06.2011 tarihli ve 632 sayılı KHK ile kadroya geçirilmesi ile neticeye erişmiştir. Ayrıca, 632 sayılı KHK ile kadroya geçemeyen sözleşmeli personelin büyük bir çoğunluğu da 12/7/2013 tarihli ve 6495 sayılı Kanunla kadroya geçirilmiştir. Ancak, zaman içerisinde sözleşmeli personel sayısı yine önceki zamanlardaki rakamlara tekrar ulaşmıştır.
Hala sözleşmeli personel istihdamında ısrarın asıl sebebi nedir?
Özellikle Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözleşmeli personel istihdamındaki ısrarının temelinde belirli bölgelerde personel istihdamındaki zorluklar yatmaktadır. Bu durum aslında kamu kurumlarının nasıl bir çıkmazda olduğunun da göstergesidir.
Nitekim, 2017 yılı Sayıştay Raporu’nda Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen dağılımında yaşadığı çıkmaz gözler önüne serilmiştir. Raporda Ankara’nın Çankaya ilçesinin norm kadrosu 6.822 iken öğretmen mevcudu 8.105’tir. İlçe genelinde öğretmen ihtiyacı 325, öğretmen fazlası ise 1.608’dir. Sayıştay Raporu’nda ayrıca şu ifadelere yer verilmiştir; “Bakanlığın ‘Resmi Eğitim Kurumlarında Görev Yapan Öğretmenlerin Mevcut İhtiyaç ve Norm Durumu’na ilişkin verileri incelendiğinde, il ve ilçeler bazında öğretmen ihtiyacı ile öğretmen fazlası sayılarının birçok bölgede yüksek olduğu görülmektedir. Büyükşehir belediyesi bulunan illerdeki ihtiyaç ve fazlaya ilişkin verilere bakıldığında, söz konusu illerde öğretmen ihtiyacı 107.109 iken, aynı zamanda 29.626 adet öğretmen fazlası bulunmaktadır. Türkiye genelinde ise 153.640 adet öğretmene ihtiyaç varken, aynı zamanda 41.654 öğretmen norm fazlası durumundadır.”
Hal böyle olunca MEB norm kadro sorununu sözleşmeli personel istihdamıyla çözme yolunu tercih etmiştir. Ancak, norm kadro fazlalığı sorunu hala çözümsüz bir şekilde beklemektedir. Maalesef asıl kafa yorulması gereken sorunlar çözümsüz bir şekilde yerli yerinde dururken basit ama acımasız çözümler üreterek başka sorunlara yol açma yolunu tercih ediyoruz.
Kanunun amir hükmü uygulanamıyor
652 sayılı KHK’nin 37’nci maddesinde yer alan; “Özüre dayalı yer değiştirme istekleri hizmet puanı sıralamasındaki yetersizlik sonucu yerine getirilemeyenlere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 72’nci maddesi kapsamına girenlerin hakları saklı kalmak kaydıyla, istekleri halinde istekte bulundukları yere atanmaya hak kazanıncaya kadar, aylıksız izin verilebilir. Bu şekilde aylıksız izin verilen öğretmenler, bağlı bulundukları il milli eğitim müdürlüklerine bu amaçla tahsis edilmiş bulunan boş öğretmen kadrolarına aylıksız izinli olmak şartıyla atanır. Bunların atandıkları bu kadrolar aylıksız izin süresiyle sınırlı olarak saklı tutulur. Ancak, aylıksız izne ayrılan öğretmenler, üçüncü yıl sonuna kadar istedikleri yere atamalarının yapılamaması halinde durumlarına uygun boş öğretmen kadrolarına öncelikle atanırlar” hükmü yıllardan beridir uygulan(a)madı. Acı ama gerçek bu.
MEB eski Bakanı Ömer Dinçer bu maddeyi ısrarla uyguladı ve özre dayalı yer değiştirmeleri yapmadı. Ancak, Ömer Dinçer sonrasında büyük bir keyifle ve çocukları öğretmensiz bırakmanın hiçbir rahatsızlığı vicdanlarda yaşanmadan özre bağlı atamalar yapıldı. Kaderin cilvesine bakın ki Ömer Dinçer çocukları öğretmensiz bırakmak istemediği için hiçbir özre bağlı atama talebini yerine getirmeyerek kötü adam oldu, Dinçer sonrasında öğrencileri öğretmensiz bırakanlar ise iyi adam oldu. Sonuçta zavallı öğrenciler öğretmensiz kaldı, binlerce norm kadro fazlası oluştu ve sözleşmeli öğretmenlik kanuna girdi. Peki kim kazandı?
Kamu personel istihdam stratejisi olmadan çözüm üretilemez
Kamuda istihdam edilen memur, işçi, geçici işçi ve her çeşit sözleşmeli personelin istihdam süreçlerinin nasıl olması gerektiği, bunların yetiştirilmesinde nasıl bir yöntem izleneceği, belirli bölgelerdeki personel yığılmasının nasıl önleneceği, yurtdışında eğitim politikasının nasıl olması gerektiği, engelli istihdamında nasıl bir yöntem izleneceği, öğretmen istihdamında izlenen yöntemin yeterli olup olmadığı, kariyer mesleklerdeki istihdam politikasının nasıl olacağı, memur tanımının nasıl olması gerektiği, sınavsız atamalardaki başıbozukluk, aynı işlerin farklı statüdeki personele yaptırılması ve bu personellerin farklı ücretler alması, vasıfsız işçilerin aldıkları ücretlerin her geçen gün memur ve sözleşmeli personel maaşlarını geçmesi gibi birçok konu kamu personel istihdam stratejisinde yer alacaktır.
Eğer kalıcı politikalar oluşturma yerine günü birlik çözümler getirilmeye çalışılır ve ayaküstü üretilen her çözümün başka sorunlar çıkardığı görülmezse kamunun içine düştüğü çıkmaz aynen devam eder. Zamanında çözülmeyen her sorunun katlanarak büyüdüğü ve geciken çözümün de maliyetinin her geçen gün artmakta olduğu bilinmelidir.
Kamunun işte bu noktalarda politika geliştirmek için karar vermesi ve üzerinde çalışma yapması gerekmektedir. Zaten uygulamaya baktığınızda oluşan dağınıklık ve politikasızlık çıkmazı açıkça görülmektedir.
Uygulama birliğini sağlamakla görevli Devlet Personel Başkanlığı kaldırıldıktan sonra ise durum iyice karışık bir hal almaya başlamıştır. Yani hakemlik yapacak kamu kurumu sıkıntısı açıkça görülmeye başlanmış, hangi kurumun hangi konularda sorumlu olduğu karmaşık bir hal almaya başlamıştır. Bunları niye mi yazdım diye sorarsanız, belki duyarlı birileri okur ümidimi yitirmediğim için.