Türk Hikayeciliğinin önemli sanatçılarından olan Sait Faik Abasıyanık ‘ın sanat anlayışını üç dönemde inceleyebiliriz.
Sait Faik’in sanatının ilk döneminde daha çok çocukluk anılarını anlattığını (Sarnıç) görürüz. İçerik noktasında yoğun bir insan sevgisinin hakim olduğu, sıradan küçük insanları hikayelerine dahil edip toplumla ilgilenmediğini görüyoruz. Bu özelliğini her dönemde de görmek mümkündür. Çehov tarzda yazan Sait Faik’in hikayelerinde konuşma dilinin canlılığını taşıyan diyaloglar oldukça fazladır. Sohbet havasında geçen bir anlatım hakimdir. Argo kelimelere de yer yeren Faik bu döneminde bu tarz kelimelere daha az yer vermiştir.
Onun sanatının ikinci döneminde ise onu içmeye daha çok düşürecek olaylar yaşanmıştır. O dönemin hükümetiyle arasının pek iyi olmadığını, zaman zaman kavgalar yaşandığını görüyoruz. Yazmış olduğu hikayesiyle (Çelme) devletle tamamen zıt düşmüştür. Hayatının ikinci döneminde almış olduğu bir haberle yaşantısının tamamen değiştiğini ve bu haberin onun hikayeciliğinde üçüncü dönemi açtığını söyleyebiliriz.
Sait Faik, siroz hastalığına yakalanmıştır. Bu hastalık onun hayatını tamamen değiştirmiştir. Artık bütünüyle hayatını hikayelerine adamıştır. Hastalığı büyümeye devam ettikçe ölüm korkusu Sait Faik’i çepeçevre sarmıştır. Ölüm duygusunu, ölümün ürpertici tarafını eserlerinde (Dülger Balığının Ölümü) işlemiştir. Bu döneminde kullanmış olduğu cümleler devrik, düzensiz ve kullanmış olduğu argolar daha da artmıştı. Sürrealist bir dönem, hayal ile gerçeklik arası düşünceler, hikayeler artık onun sanatına girmişti. Hayal dünyasını bizlere açmış ve aktarmıştır. Son döneminde İstanbul’a bir nefret duygusu da beslemiştir. Toplumun değerlerinden sıkılmış, bunalmış ve bunları eserlerinde hissettirmiştir. Onun hastalığı son dönem sanatına doğrudan etki etmiş, bizlere geride büyük bir iştahla okunulacak eserler bırakmıştır.
windows 8.1 pro lisans satın al
YORUMLAR